AçıkKoyu

Özcan Alper: Karanlık Gece Üzerine

Ulaş Bager Aldemir ile birlikte hazırladığımız söyleşi, Ayrıntı Dergi'nin "Sol Teori ve Pratik I" başlıklı 44. sayısında yayınlandı.

Kerim Can Kara: Karanlık Gece, modern ile çatışan, kavga eden, derdi olan ya da siz nasıl tanımlamak isterseniz onu yapan ama modern ile ilişki kuran estetiğin iyi örneklerinden biri Türkiye sinemasında… Gecenin karanlığına sık sık uğrayan, kasvetli, yer yer gergin ama her anında penceresinden, sönük lambasından ya da bir obruğun ağzından ışık sızan bir estetik evren yaratmışsınız. Karanlık pek çok şeyi örtebiliyor ama hep bir şey açıkta, ayan beyan kalmaya devam ediyor, ki hikayeniz ve karakterleriniz de bu tür sızma momentleri ile canlanıyor. Siz bu evrenin yaratıcısı olarak, elbette modern dünyayı da nasıl okuduğunuzla ilişkili olarak, estetiğinizin gerçekliğini nasıl tanımlarsınız? Karanlığa sızan ışıklar var mıdır sizce?

Filmlerimde toplumsal gerçekliklerden yola çıksam da, estetik olarak natüralist bir gerçekçilikten yana değilim. Edebiyatta da bunun örnekleri var ama dediğim gibi ben bundan ziyade, gerçekliğin sanatçının süzgecinden geçerek yeniden yaratılmasını, böyle bir dilin oluşturulmasını tercih ederim. Klasik Lukács estetiğine atıfla söylersek bunu Eleştirel Gerçekçilik olarak adlandırabiliriz. Kısacası senaryo yaratım süreçlerinde bu şekilde bir bakış açısıyla çalışıyorum.

Karanlık ve ışık meselesine gelirsek, aslında bizzat sanatın kendisini karanlıkla ışığın savaşımı olarak düşünebiliriz. İki bin üç bin yıllık bir hikaye bu. Diyalektik diyoruz bazen, bazen başka bir şey ama bu savaşım hep var. Karanlık Gece ise, bugünün Türkiye’sini anlamaya ve anlatmaya çalışan bir film olarak, bu karanlığa karşı her şeye rağmen, her daim ışığın sızdığını göstermeye çalışıyor. Bugün, şu söyleşiyi yaptığımız günden bakarsak, Cumartesi Anneleri çok iyi bir örnek olacaktır diye düşünüyorum. Bütün baskılara, gözaltılara ve korkutmalara rağmen ışık olmaya devam ediyorlar. Filmde de aynı umudu görmek mümkün.